Pek çoğumuz fark etmesek de Postmodern felsefe bilimden
sanata, eğitimden medyaya her alanda bizi çepeçevre kuşatmış durumda. Bilinç
altımıza yerleşen ve düşünmeye bile fırsat verilmeyen davranışlar hep bu
felsefenin etkisiyle oluşuyor ve bize de moda, akım, tarz gibi adlar altında
dayatılıyor. Aslında dayatmak kelimesi fazla yerine oturmuyor çünkü biz zaten
bunları memnuniyetle kabul ediyoruz.
Rahmetli Nasreddin Hoca’nın “Sen de haklısın” fıkrası
postmodernist düşünceyi çok güzel özetliyor. Yani tek bir doğru yoktur. Her
fikir ve düşünce kendi içinde doğrudur. Dolayısıyla herkes düşünmekte,
yaşamakta ve kendini ifade etmekte özgürdür.
Bu özgürlük rüzgarı en çok da toplumları özgün yapan
kültürleri, adetleri, gelenekleri ve dini hedef alıyor. “Batı tarzı yaşam
tarzına entegre olmak” demek olan modernizm, özgürlük ambalajı altında
modenizmin karşısındaki engelleri yıkmaya kast ediyor. Gençlerimize roman,
sinema, dizi, gazete, okul ve reklamlarla bu özgürlük zehri şırınga ediliyor (Şimdi
birileri kalkıp “sen özgürlüğe karşı mısın?” sorusunu soracak olursa yazının
bundan sonrasını okumasın. O güzel aklını yormasın).
Bizi biz yapan maddi ve manevi kültür ögelerimizi “sen
özgürsün, kendin ol, bu tarz senin, sen farklısın, tarzını yansıt, karizma her
şeydir” gibi dışı süslü ama içi boş sloganlarla çocuklarımızdan koparmaya
çalışanlara karşı önlem almak elbette ki en doğal hakkımızdır. Bu nedenle
çocuklarımıza dinimizi, geleneklerimizi ve kültürümüzü öğretmek için onları
eğitim süreçlerinden geçirirken modenizm çığırtkanlarını takmayacağız.
Neden mi takmayacağız? Çünkü tuzağı artık görüyoruz. Anne ve
babalara “çocuklarınız kendilerini gerçekleştirsinler” diye karışmama
direktifleri verenler, konu komşuya “mahalle baskısı” miti adı altında ayar
çekenler, öğretmenlere “bilgiyi öğreten değil bilgiye giden yolu gösteren”
etiketiyle pasif roller biçenler var ya. İşte onlar, sahipsiz kalan
çocuklarımızı reklamlarla, modayla, sosyal medyayla öyle bir kafakola alıyorlar
ki, aklı ve gönlü boş kalmış yavrularımızın bu kafakoldan kurtulmaları mümkün
değil. Nasıl davranması gerektiğini anne babası söyleyemiyor ama postmodern
kültür ona ne giyeceğini, içeceğini, yiyeceğini ve diyeceğini çok güzel
dayatabiliyor.
Bu kafakoldan kurtulmak için anasınıfından itibaren
okullarımıza çok büyük sorumluluklar düşüyor. Öncelikle hiçbir eğitimci şunu
unutmamalı: Yavrularımızın taze dimağlarına kültürümüzün dinamiklerini nakış
gibi işlemek için anasınıfından itibaren yoğun bir eğitime ihtiyacımız var. Bol
nasihat, geziler, drama ve tiyatrolar, piyesler, törenler, şiirler…
Çocuklarımızı küçükken bu mengenede biraz zorlamazsak sonradan sahip
çıkamadığımızı hepimiz gördük. Burada “Çocuklara yazık! Çocukları yormayın!”
diyenlere de kocaman bir “Selam” deyip geçelim. Zira küçük yaşta biraz
yorulmayan nesiller, yorulmak bilmeyen bir tüketici nesil olup çıktı bugün.
Küçüklüğünü komünist ve dinsiz Sovyetler Birliği yönetimi
altında geçirmiş bir arkadaşımla İlahiyat Fakültesi yıllarımda çok güzel sınıf
arkadaşlığı geçirmiştim. Dini hassasiyetlerine ve Kur’an bilgisine hayran
olduğum bu ilahiyatçı arkadaşımla, mezuniyetten on beş yıl sonra tekrar
buluştuk. Sohbet arasında dedi ki “Çocukluğumda sürekli çalınan eski komünist
marşları bugün duyduğum zaman hâlâ içime bir coşku doluyor”. Kıssadan hisse,
daha küçük yaşlarda çocuklarımıza tatlı ama disiplinli bir din kültürü eğitimi
vermemiz şarttır. Çünkü o yaşlarda öğrenilenler ağacın budağı gibi zihne
yerleşir, zihin kodlarına kazınır. Aksi durumda batının sunduğu “zevk ve
kişisel tatmin” bataklığında kaybolup giderler. Bilgisayar başında vakit
geçirmek veya tatile gitmek varken niçin büyüklerin elini öpmeye gitmek
gerektiğini bir türlü anlayamazlar.
Evet bireylerimiz özgür olmalılar. Dinine, geleneklerine,
atalarından miras aldığı her türlü kültürel zenginliğe sımsıkı sarılan özgür
bireyler olmalılar. Böyle olabilmek için de küçüklükten itibaren sıkı bir
eğitimden geçmeliler. Bunun nasıl olacağı konusu böyle köşe bucak yazılarında
değil, kitaplar dolusu tartışmalarla yolunu bulabilir. Ancak birilerinin artık
bu gidişe bir dur demesi de önemlidir. Çünkü artık “Çocuklara Yazık!” diyenle
karşı sesimizi yükseltmek farz olmuştur.
Terbiyede “çocuklara yazık” demek, çocuklara yazık etmektir
vesselam.
Yorumlar
Yorum Gönder