Ana içeriğe atla

Öğretmenime Mektup

Sevgili öğretmenim,
Siz bu mektubu okuduğunuzda ben çoktan büyümüş olacağım. Lütfen kim olduğumu, nerede olduğumu merak etmeyin. Kimliğimden çok, yazdıklarıma önem verin.
Size bu mektubu küçükken yazıyorum ve büyüdüğümde size vermeyi planlıyorum. Aslında bu mektuplardan hergün bir tane yazmayı planlıyorum. Çünkü size yazılacak o kadar çok şeyim, edecek o kadar teşekkürüm ve sitemim var ki... hepsini bir deftere sığdıramam zaten.
Yıllar sonra şimdiki bana "gelip yüzüme söylesen olmaz mıydı?" diyeceksiniz eminim. Ama siz de biliyorsunuz işte, ben utangaç, kırılgan ve cesaretsiz bir çocuğum. Lütfen beni anlayın. Eğer büyüdüğümde bu cesareti kendimde bulabilirsem (büyükler cesur oluyormuş) bunları size elden vermeyi düşünüyorum.
Bugün sınıfta dediniz ki;

"Kim ne derse desin,
Ahiret var... Kesin."


Bu sözünüzü defterimin en üstüne büyük harflerle yazdım. Bu konuda iki ders kitap okusaydık beni bu kadar etkilemezdi inanın. Lütfen derste böyle güzel konuşmaya devam edin. Hatta ben de size iki satırla ekleme yapmak istiyorum.

"Sıkıysa biri ahiret var desin,
Sonra da haram yesin..."

Benimki sizinki kadar güzel olmadı ama kusura bakmayın ben sizin gibi güzel yazamıyorum.
Benim bir isteğim var öğretmenim. Lütfen herkes sizin öğrenciniz olsun. Büyükler de bizim sınıfta ders yapsınlar, sizi dinlesinler, sizi görsünler ve ahirete inansınlar. Eminim ki o zaman birbirlerine zarar vermekten vazgeçerler. Cennete ve cehenneme inandığını söyleyenlerin yine de kötülük yapmasını başka türlüıklayamıyorum; sizi dinlememişler de ondan bilmiyorlar diyorum.
Sevgili öğretmenim, ben sizin derslerinizden sonra kendime çok dikkat ediyorum. Eve gelince anneme mutlaka derste anlattıklarınızı anlatıyorum. Anlatırken birçok şeyi sizin gibi güzel anlatamıyorum ama bunlardan annem de faydalanmalı, o da bilmeli değil mi? Mesela bugün dünyayı ahiretin tarlasına benzettiniz. Ben de dedim ki içimden "işte öğretmenim bana, benim zihnimde hayalini kuracağım, resmini çizeceğim şekilde anlat. İşte böyle anlat". Keşke ders biraz daha sürseydi.
Ahirette sizinle görüşebilecek miyiz öğretmenim? Siz nasıl olsa cennete gidersiniz. Ben de oraya gidip sizi görmeli, yanınıza gelip teşekkür etmeliyim. "İşte öğretmenim, sizin istediğiniz gibi yaşadım. Sizin gibi iyi bir öğretmene layık oldum" demeliyim. Tabi bunun için namazlarımı kılmam gerektiğini biliyorum. Onu da geçen yıl siz öğretmiştiniz.
Bu arada babamın size çok selamı var. Gerçi söylemedi ama ben anladım. Akşam derste konuştuklarımızdan o kadar çok bahsetmişim ki babam "o kadar çok anlattın ki görmesek de tanıdık" dedi gülümseyerek. Bu selam yerine geçer değil mi?
Yılllar sonraki sizi, şimdiki küçük benin gereksiz sözleriyle daha fazla sıkmayayım. Şimdilik bu kadar öğretmenim. Yeter ki siz Allah var deyin. Ben sizi dinlerim ölene değin.

Mustafa Yılmaz
mustafayilmaz77@gmail.com


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ahtapotun Kolları: Sevgili Cep Telefonları

Orta öğretim  kurumları yönetmeliğindeki bir değişiklikle cep telefonunu sınıfta kullanmak disiplin suçu olarak belirlendi. Gerçi daha önce ilköğretim yönetmeliğinde “derste açık bulundurmak” uyarı cezası olarak belirlenmişti ancak artık liselerde de cep telefonuyla ilgili bir disiplin maddesi yer alıyor. Kınama cezasını gerektiren davranış maddesi aynen şöyle: “Ders saatleri içinde öğretmenin bilgisi ve kontrolü dışında bilişim araçlarını açık tutarak dersin akışını bozmak.” *** Bu maddeyi öğretmenlerin olumlu, öğrencilerin olumsuz, velilerin umursamaz karşıladıklarını düşünmek zor değil. Ancak meselenin taraf olmaktan daha derin analizlere ihtiyacı var. Yönetmeliğe göre okula telefon getirmek yasak değil. Hatta bu maddeyle serbest hale gelmiş oldu. Çünkü yasak ders içini kapsıyor. Öğrenci cep telefonunu teneffüste açık tutulabilir ve hatta görüşmeler yapılabilir. Artık öğretmenler teneffüste cep telefonlarına hiçbir şekilde müdahale edemez. Eden de uyanık öğrenci...

İlkokul Öğretmenim Sabahattin E’ye Soruyorum:

Bir keresinde gülmüştüm ve siz bana “inşallah hep böyle güzel gülersin” demiştiniz. Bütün arkadaşlarım bana bakmış ve hep beraber gülmüştük. O günden sonra topluluk içinde gülmeyi, konuşmayı çok seviyorum. Allah sizden razı olsun. İkinci sınıftayken “dersi dinleyemeyecek kadar derdi olan lütfen benimle paylaşsın” demiştiniz. Benim de sıkıntılarım, korkularım vardı. Dersten sonra sizinle konuşmak, içimi dökmek çok iyi gelmişti. O güne kadar benim dertlerimle karşılıksız ilgilenen insanların varlığından beni niçin haberdar etmediniz? Allah sizden razı olsun. Tenefüste nöbetçiydiniz. Ben de merdivenden koşarak iniyordum. Beni arkamdan yakalamasaydınız büyük ihtimalle düşecek ve bir yerlerimi kıracaktım. Beni hırkamdan tutarken parmağınızı incittiniz. Ertesi gün parmağınız alçıdaydı ama yine de bana gülümseyerek bakıyordunuz. Benim bir yerim kırılmasın diye kendinizi feda etmeniz kendimi okulumda büyük bir güven içinde hissetmeme sebep olmuş, size olan sevgim bir kat daha artmıştı. Bu...