Terbiye Ailenin İşidir
Eğitim ile Terbiye kavramları
arasındaki fark birçok yerde şöyle izah edilir: “Eğitim olumlu veya olumsuz
davranış değişikliğidir. Ancak Terbiye sadece olumlu davranış değişikliğini
ifade eder”.
Günümüzde toplumun okula biçtiği rollerden
biridir terbiye. Olumlu istikamette ahlaki gelişimin okulda edinilmesi, eğer
edinilmemişse sorumluların okulda aranması kabul edilebilir bir durumdur. Ancak
mevcut durumda okulun bunu gerçekleştirecek gücünün olmadığı (daha doğrusu
böyle bir gücünün kalmadığı) da ortada.
Aileden temelini almamış ve
terbiyeyle yoğurulmamış her çocuk okulda diğerlerinin ahlaki gelişimine balta
vuruyor. Çünkü okulun çocuklar üzerinde yönlendirici, gidişata müdahale edici
bir otoritesi kalmadı. Okullar iyiyi koruyup kötüye dur diyemiyor. Kötü
örnekleri söndüremiyor. İyi örnekleri besleyemiyor. İyiliklerle kötülüklerin
sınıf içi mücadelesinde (eğitim hakkı adı altında) kötülüklerin savunmasını
yapıyor. Böyle olunca da terbiyevî gelişim okul da alınan değil, okulda kaybedilen
bir değer niteliği kazanıyor. Okul, haksızların hakkını savunmaktan haklıların
haklarına sıra gelmeyen bir ortam haline geldi. Bu ortam kendini üretiyor,
ürettikçe de daha içinden çıkılmaz problemler doğuruyor.
Bunda öğretmenin değil, yanlış
yapılandırılan eğitim sisteminin yapılandırılması gerekiyor. Zira bu sistemin
girdisi, çıktısından daha terbiyeli.
Peki sorunların içinde çözüm
nerede? Net olarak görünüyor ki çözüm, ailelerin eski sorumluluklarını tekrar
hatırlamalarıdır. Evlatlarını televizyona, internete, cep telefonlarına,
bilgisayar oyunlarına teslim etmeden, çocuklarının kendi konforlarından daha
değerli olduğunu hatırlamalarıdır. Terbiye gibi hayatî (hem dünya hem ahiret
için) olan bir konunun okula yüklenemeyecek kadar önemli olduğunu idrak
edebilmeleridir çözüm. Çözüm, babaların “ailenin çobanı” olduklarını ve
hepsinden hesaba çekileceklerini, annelerin de çocuklarının, cennete gitmek bir
bilet olduğunu tekrar hatırlamalarıdır. Ailenin, çocuklarına verebileceği en
büyük mirasın güzel ahlak (terbiye) olduğunu* hatırlamalarıdır. Zira bunlar
epeydir tamamen unutuldu.
Eski şâşâlı dönemlerinde
İHL’lerin öğrenciye şekil veren manevi gücü bugün artık yok. Devlet
okullarımızda zaten hiçbir dönemde olmadı. Olmayan gücü bu kurumların
omuzlarına yüklemeye çalışmak hem bu kurumlara, hem de çocuklara haksızlıktır.
Zira terbiye ailenin işidir. Ailenin temel görevlerinden biri çocuklarını
ahlaki ve sosyal açıdan yetiştirmektir. Bunu yapmadığı sürece okullar öğretim
işlerini de yapamaz hale gelecekler, eğitim-öğretim kurumları olmaktan tamamen
çıkacaklardır. Nitekim bugün geldiğimiz nokta da budur.
Terbiye aileden alınır,
arkadaşlar terbiyeliyse terbiyeli kalınır. Okulun buradaki fonksiyonu ancak
aileden alınan terbiyenin üstüne bir şeyler koymaktır. Ahlak, görgü ver terbiye
nazarında boş olan öğrencilere okul ancak dadılık yapabilir. Çünkü eğitim
“öğrenci merkezli”, terbiye ise “disiplin merkezli” süreçlerdir.
Ailelere şunu söylemek boynumuzun
borcudur: Çocuklarınızı başıboş, evde yalnız, ötede beride başsız bırakmayın.
Okul onu düzeltir sanmayın. Ağzınıza bal çalan söylemlere kanmayın. Çocuk
Allah’tan size bir emanettir, o emanete sımsıkı sarılın. Güzel bir ad takın, en
güzel terbiyeyle donatın, pırlanta bir genç yapın. Bu sizin görevinizdir
unutmayın. Ne para, ne kariyer bundan daha önemli değildir.
*: Hadis-i Şerif, Tirmizi, Birr,
33
Mustafa Yılmaz
mustafayilmaz77@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder