Son 7-8 yılda eğitim
hayatımızda çok şey değişti. Özellikle 2005 yılından itibaren yapılandırmacı
anlayışla okul hayatımızın merkezine giren öğrenci merkezlilik, bilişsel kazanım,
yaparak ve yaşayarak öğrenme, bilgiyi
öğrenerek sahiplenme gibi kavramlar klasik öğreten öğrenci ilişkisini de
değiştirdi. Öğretmen artık öğreten değil, bilgiye ulaşmada öğrenciye yol gösteren bir rehber
olarak tanımlanmaya başladı.
Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi öğretmeni de bu değişimden nasibini aldı ve yeni bir anlayışla
hazırlanan müfredatı, yeni anlayışa
uygun olarak hazırlanan etkinliklerle işlemeye başladı. Eski müfredatlara göre
öğrenciyi daha fazla sorgulamaya yönelten, daha fazla düşündüren ve duyuşsal kazanımların
edinilmesine daha fazla imkan sağlayan bu bilişsel ortam, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi duyuşsal
alana hitap eden bir ders için büyük bir fırsat olarak görüldü. Gerçekten de yeni
haliyle öğrenme alanlarına göre düzenlenen ve güncellenen yeni öğretim programı
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini daha etkili ve öğrenciye hitap edebilen
bir hale soktu. Elbette her müfredat gibi bu müfredatın da başarısı
öğretmen-okul-veli ayaklarının verimli çalışmasına bağlı; ancak yeni
düzenlemeler müfredat açısından pozitif bir hamledir diyebiliriz.
Bugün, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin
dogmaları dikte eden bir ders olmadığını ve dinin, güzel ahlakın nasihatinden ibaret
olduğunu anlatabilmek için öğretmenlerimizin elinde eskisinden çok daha fazla
imkan ve materyal mevcut. Etkinlikler, ders içi materyaller, kısa filmler, sunular artık öğretmenlerimiz tarafından çok
daha etkin olarak üretiliyor ve internet aracılığıyla paylaşılıyor.
Geçen yıl ilk olarak
hayata geçirilen 4+4+4 ile seçmeli din eğitimi dersleri de verilmeye başlandı. Anayasamızın
24.maddesindeki “isteğe bağlılık” ifadesinin gereği yerine getiridi ve
öğrencisinin din eğitimi ile ilgili dersler almasını talep eden velilerin örgün
eğitim içinde talepleri nispeten karşılanmış oldu. Tüm eksiklik ve aksamalara
rağmen tüm bunları gelecekte yapılacak daha ileri düzenlemeler ve yenilikler
için bir başlangıç kabul etmeli ve bu açıdan olumlu karşılamalıyız.
Bu yıl ise yeni bir
uygulamayla 8.sınıflara uygulanan SBS kaldırılıp TEOG (Temel Eğitimden
Ortaöğretime Geçiş) adıyla yeni bir ortak sınav sistemi uygulanıyor. Bu sistemle
öğrenciler 6 dersin okul içindeki bir sınavını merkezi sistemle olacak. Merkezde
hazırlanan testler, öğrencilerin kendi
sınıflarında farklı öğretmenlerce uygulanarak orta öğretime yerleştirmede
kullanılacak. Milli Eğitim Bakanlığımızın yeni sistemle gerçekleştirmeyi
amaçladığı şey, sınav stresini ortadan
kaldırarak ölçmek ve buna bağlı orta öğretime yerleştirme sürecini tüm yıla
yayarak bunu okulun normal işleyişi içinde yapmak.
Bu altı dersin içinde Din
Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin de olduğunu öğrendiğimizde başlangıçta memnun
olduk. Dersimizin öğrenci ve veliler tarafından daha fazla ciddiye alınacağını,
hem üniversite hem de ortaöğretim seçme
sınavlarında artık Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi sorularının da sorulacak
olmasının büyük bir kazanım olduğunu düşündük. Ancak süreç ilerledikçe ve sınav
yaklaştıkça öğrencilerle velilerin içine girdikleri halet-i ruhiyeyi
gözlemledikçe bazı soru işaretleri de ortaya çıkmaya başladı. Duruma biraz da
eleştirel yaklaşarak aklıselim ile düşünmenin, yeni sınav sisteminin Din Kültürü ve Ahlak
Bilgisi dersi açısından neler getirdiği ve götürdüğünü tartmanın gereği daha
fazla ortaya çıktı.
Okullarımızın merkezi
sınav sistemiyle (TEOG) dershaneler gibi çalışmaya başladığı, seçmeli derslere derslik bulabilmek için
birçok okulun kütüphanesini sınıfa dönüştürdüğü biliniyor. Bununla birlikte
birçok eğitimci, sadece dersliklerden ibaret olan, öğrencisine sosyal ortam sunamayan
okullarımızın ders vermekten ve öğretim yapmaktan öteye geçip öğrenciyi
eğitmeye ve terbiye etmeye fırsat bulamayacağı eleştirisini yapmaya başlamıştı.
Bu problemle henüz tam
olarak yüzleşmeden Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri için de hedefinden
sapma tehlikesi dile getirmeye değer. Test sistemi, öğrencilerimizi tek doğrulu,
alternatifsiz bir hayat anlayışına
yönlendiriyor. Ancak özellikle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde
öğrencilerimizin düşünmeye, düşündüğünü
söylemeye, ifade yeteneğini geliştirmeye
ihtiyacı var. Ahlakı öğrenciye kazandırmanın yolu ikna, bilgiyi sahiplenmesini ve uygulamaya koymasını
sağlamaktır. Öğretmenlerimiz bu hedefe ulaşmak için öğrencilerini yönlendirmeye
çalışırken merkezi sınav psikolojisi sanki kocaman bir duvar gibi önlerine
çıktı. Eskiden 'hocam kafama bir şey takıldı' diyerek öğretmenine yaklaşan
öğrenciler artık Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenine “şu sorunun doğru
cevabı hangi şık hocam?” diyerek geliyorlar. Bunu fırsat bilip birkaç cümle
söylemek isteyen öğretmeninin sözünü yarıda kesip “peki doğru cevap hangi şık?”
diyerek tekrar soruyor. Hayatta ödüle giden yolun doğru şıkkı işaretlemek
olduğunu ve bu hedefe nasıl ulaştığının hiç önemli olmadığını empoze eden test
sistemiyle, doğruya nasıl ulaşıldığının
da önemli olduğunu ve niyetin önemini empoze eden din/ahlak arasında sıkışan
öğrenci, haklı olarak ahlakın
tavsiyesine değil, test sisteminin
dayatmasına boyun eğiyor. Bu da ahlakı değil, çıkarlarını önceleyen bir
kişiliği öne çıkaracak gibi görünüyor.
Sözün özü merkezi
sınav, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini de abc'ye bağladı. Artık duyuşsal
kazanım, davranış değişikliği, ahlaklı olmayı ve Allah sevgisini aşılamak
değil, koşuşturma halinde test sorusundaki doğru şıkkı bulmak hedef. Yabancı
dili test sorusuyla öğreten(!) sistemimiz şimdi de ahlakı testle öğretiyor.
Rabbim hayreylesin.
Mustafa Yılmaz
mustafayilmaz77@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder