Ana içeriğe atla

Kabahatliyi Kahraman Görme

 Müslümanlar uzun zamandan beri içinden çıkılmaz bir kısır döngünün içinde kıvranıyor. “Din terakkiye mâni midir?” sorusu ile başlayan Müslümanların savunmaya geçiş dönemi bugün “İslami terör var mıdır?” sorusu ile devam ediyor. Sorular dönem dönem değişiyor ama netice değişmiyor. Soruları batı üretiyor, Müslümanlar sanık sandalyesinde kan ter içinde sorulara cevap verip kendini temize çıkartmaya çalışıyor. Sorulara cevap verme psikolojisi o kadar baskın geliyor ki kimse “Batı ne zaman yargıç koltuğuna oturdu da bana soru soruyor” veya “Ben ne zaman sanık sandalyesine oturdum ve cevap vermek mecburiyetinde kalıyorum” diyemiyor. Diyen bir iki cılız ses de mahkeme salonundaki bindirilmiş güruhların gürültüsü arasında duyulmuyor.

 Yazıyı okuyan birçok genç kardeşlerimiz belki “Din terakkiye mâni midir?” cümlesinin ne anlama geldiğini bile anlamayacak. Anlayamayanlar için biraz okuma molası tavsiye ediyorum. Anlayanlar için yazıya devam edeyim.

 Müslüman izzet sahibidir. Doğru yolda yürüyen ve doğru olan odur. Allah’a gerçekten inanıyorsa ve inancının gereklerini yerine getirme konusunda ihlas ve gayret sahibiyse “… Eğer inanıyorsanız üstün olan sizlersiniz” (Âl-i İmrân, 139) ayetini kendine şiar edinir. Bu şiar, yaptığı ve yapacağı her şeyde tek ölçüsünün Allah rızası olması neticesini doğurur. Temiz olacaksa Allah emrettiği için temiz olur. Dürüst olacaksa Hz. Peygamber öyle olduğu için yalan söylemez. Çalışkan olacaksa ilahi kitabı öyle yazdığı için çalışır.

 Ümmet olarak düzeltmemiz gereken birinci nokta burası. Sokakta, okulda, televizyonda kendimizi bambaşka bir ölçüyle tartıyoruz. Temizlik söz konusu olduğunda “Avrupa’da sokaklar tertemiz” cümlesiyle başlayıp “Biz adam olmayız” cümlesiyle kendimizi aşağılıyoruz. Dürüst olunacaksa “Batı ülkelerinde…” cümlesiyle başlayıp “Bizden adam olmaz” cümlesiyle kendi kendimizi gömüyoruz. Çalışkan olunacaksa “Adamlar çalışıyor abi…” diye başlayıp tembellikte kendimize altın madalya veriyoruz. Peki; bizim değerlerimiz, ahlakımız, inandığımız ayetler, hadisler bunları zaten emretmiyor mu? Oradan referansla temiz, dürüst ve çalışkan olmaya çalışmak niçin prim yapmıyor?

 Küçük yaştan itibaren batı dünyasını överek, severek, hayran ol(durul)arak yetiştirilmiş olduğumuz bir gerçek. Ama akıl başa gelip yetişkin insanlar olduktan sonra özeleştiri yapmadan hayata devam etmek de kabul edilebilir değil. Yeryüzünde yaşayan kimseyi aşağılamadan; fakat Müslüman izzetini de kaybetmeden şu soruyu kendimize sormak boynumuzun borcudur:

 Annem bana “Dürüst bir insan olarak yaşa evladım. Eğer dürüstlüğü bırakırsan hakkımı sana helal etmem” derse benim dünya yüzeyinde yaşayan ikinci bir âdemoğlundan “dürüst olmak lazım” öğüdüne ihtiyacım olur mu? Ben zaten annemden öğüdü almışım. Onun sözünden çıkmam. Başkasının öğüdüne ve örnekliğine de ihtiyaç duymam. Dürüstlük konusunda kimseye öykünmem. Çünkü annemin sözü benim için baş tacıdır.

 Allah da bana “Dürüst bir insan olarak yaşa. Eğer dürüstlüğü bırakırsan buna rızam yoktur” diyorsa benim dünya yüzeyinde yaşayan ikinci bir âdemoğlundan “dürüst olmak lazım” öğüdüne ihtiyacım olur mu? Ben zaten Rabbimin öğüdü almışım. Onun sözünden çıkmam. Başkasının öğüdüne ve örnekliğine de ihtiyaç duymam. Dürüstlük konusunda kimseye öykünmem. Çünkü Rabbimin sözü benim için baş tacıdır.

 Bu kadar kelamdan sonra söz ister istemez Yeni Zelanda’da geçen Cuma şehit edilen 50 Müslüman kardeşimizin ardından yaşananlara geliyor. Basılı, dijital ve sosyal medyada yazılıp çizilenleri ibretle izliyoruz. Katliamın yaşandığı ülkede yönetici koltuğunda oturanların aslında ne kadar üzgün olduğu, Müslümanları aslında ne kadar sevdikleri, televizyonlarında canlı yayında ezan okuttukları, başörtü taktıkları öylesine güzel görsellerle anlatılıyor ki neredeyse insanın özür dileyesi geliyor. Bu tür haberlerden etkilenerek “Adamlarda insanlık var abi…” diyen Müslüman kardeşlerime hatırlatmak istiyorum:

 50 Müslüman kardeşimiz onların topraklarında, korumasında ve sorumluluğunda değil miydi?

 Cani ruhlu bir terörist bu katliamı yapacağını sosyal medyada 70 sayfalık manifestoyla ilan etmiş ve katliamı da canlı olarak yayınlamışken hiçbir önlem almadan seyreden o ülkenin yöneticileri değil midir?

 O ülkenin yöneticilerinin başörtüsü takmak veya televizyonlarında ezan okutmaktan önce yapması gerekenleri yapmadıkları için hesap vermeleri gerekmez mi?

 …

 Yazının başına dönelim. 50 kardeşimizin camide ibadet halinde iken öldürülmesine seyirci kalan bir ülkenin yöneticilerini hüzünlü ve başörtülü görünce “Adamlarda insanlık var abi…” demeden bir özeleştiri yapalım. Yapamazsak “Hem öldürürüm hem de kahraman olurum” planları yapanların planlarına dekor olmaya devam ederiz.

 Sahi aklıma geldi. Yeni Zelanda nerenin valiliğiydi? İngiltere’nin mi? Yeni Zelanda’nın devlet başkanı kimdi? İngiltere Kraliçesi mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Öğretmenime Mektup

Sevgili ö ğ retmenim, Siz bu mektubu okudu ğ unuzda ben çoktan b ü y ü m üş olaca ğı m. L ü tfen kim oldu ğ umu, nerede oldu ğ umu merak etmeyin. Kimli ğ imden çok, yazd ı klar ı ma önem verin. Size bu mektubu k ü ç ü kken yaz ı yorum ve b ü y ü d üğü mde size vermeyi planl ı yorum. Asl ı nda bu mektuplardan herg ü n bir tane yazmay ı planl ı yorum. Ç ü nk ü size yaz ı lacak o kadar çok ş eyim, edecek o kadar te ş ekk ü r ü m ve sitemim var ki... hepsini bir deftere s ığ d ı ramam zaten. Y ı llar sonra ş imdiki bana "gelip y ü z ü me söylesen olmaz m ı yd ı ?" diyeceksiniz eminim. Ama siz de biliyorsunuz i ş te, ben utangaç, k ı r ı lgan ve cesaretsiz bir çocu ğ um. L ü tfen beni anlay ı n. E ğ er b ü y ü d üğü mde bu cesareti kendimde bulabilirsem (b ü y ü kler cesur oluyormu ş ) bunlar ı size elden vermeyi d üşü n ü yorum. Bug ü n s ı n ı fta dediniz ki; " Kim ne derse desin, Ahiret var... Kesin." Bu söz ü n ü z ü defterimin en ü st ü ne ...

Ahtapotun Kolları: Sevgili Cep Telefonları

Orta öğretim  kurumları yönetmeliğindeki bir değişiklikle cep telefonunu sınıfta kullanmak disiplin suçu olarak belirlendi. Gerçi daha önce ilköğretim yönetmeliğinde “derste açık bulundurmak” uyarı cezası olarak belirlenmişti ancak artık liselerde de cep telefonuyla ilgili bir disiplin maddesi yer alıyor. Kınama cezasını gerektiren davranış maddesi aynen şöyle: “Ders saatleri içinde öğretmenin bilgisi ve kontrolü dışında bilişim araçlarını açık tutarak dersin akışını bozmak.” *** Bu maddeyi öğretmenlerin olumlu, öğrencilerin olumsuz, velilerin umursamaz karşıladıklarını düşünmek zor değil. Ancak meselenin taraf olmaktan daha derin analizlere ihtiyacı var. Yönetmeliğe göre okula telefon getirmek yasak değil. Hatta bu maddeyle serbest hale gelmiş oldu. Çünkü yasak ders içini kapsıyor. Öğrenci cep telefonunu teneffüste açık tutulabilir ve hatta görüşmeler yapılabilir. Artık öğretmenler teneffüste cep telefonlarına hiçbir şekilde müdahale edemez. Eden de uyanık öğrenci...

İlkokul Öğretmenim Sabahattin E’ye Soruyorum:

Bir keresinde gülmüştüm ve siz bana “inşallah hep böyle güzel gülersin” demiştiniz. Bütün arkadaşlarım bana bakmış ve hep beraber gülmüştük. O günden sonra topluluk içinde gülmeyi, konuşmayı çok seviyorum. Allah sizden razı olsun. İkinci sınıftayken “dersi dinleyemeyecek kadar derdi olan lütfen benimle paylaşsın” demiştiniz. Benim de sıkıntılarım, korkularım vardı. Dersten sonra sizinle konuşmak, içimi dökmek çok iyi gelmişti. O güne kadar benim dertlerimle karşılıksız ilgilenen insanların varlığından beni niçin haberdar etmediniz? Allah sizden razı olsun. Tenefüste nöbetçiydiniz. Ben de merdivenden koşarak iniyordum. Beni arkamdan yakalamasaydınız büyük ihtimalle düşecek ve bir yerlerimi kıracaktım. Beni hırkamdan tutarken parmağınızı incittiniz. Ertesi gün parmağınız alçıdaydı ama yine de bana gülümseyerek bakıyordunuz. Benim bir yerim kırılmasın diye kendinizi feda etmeniz kendimi okulumda büyük bir güven içinde hissetmeme sebep olmuş, size olan sevgim bir kat daha artmıştı. Bu...