1990’larda halkın teveccühü ile nitelik ve nicelikte zirveyi
yakalayan İmam hatip okullarımız 28 Şubat süreci ile dibi görmüştü. Binlerle
anılan okul sayısı yüzlere düşmüş, öğrenci mumla aranır olmuştu. Allah büyük,
gün oldu, devran döndü; şimdi okullarımız ve öğrencilerimiz hiç olmadığı kadar
çoğaldı.
Ancak bugün doğru, hiç eğip bükmeden konuşmak zorundayız ki
bu artış sadece niceliktedir. Nitelik olarak istediğimiz yere ulaşamadık.
Binalarımız arttı, sınıflarımız doldu ama ne beyinlere, ne kalplere hayal
ettiğimiz şekilde giremedik. Buna ister planlama hatası deyin, ister öğretmen
yetersizliği deyin, ister veli ilgisizliği deyin, ne derseniz deyin durum
budur.
Çok çalışmamız lazım. Şimdiye kadar çalıştığımızın ötesine
geçmemiz lazım. Nesil eski nesil değil. Bunu anlayıp bu yavrularımızı İslam’la
nasıl hemhal ederiz diye projeler üretmemiz lazım. Özellikle İHO’lar artık
kabuğuna sığmıyor. Öğrencilerin yoğun ilgisi artık memnuniyetsizlik tarafına
dönüyor. Çünkü açıldıkları günden beri veliler İHO’ları, devlet okullarının
çürümüşlüğünden çocuklarını kurtarabilecekleri bir sığınak olarak gördüler.
Ancak aradıklarını bulamamanın verdiği hayal kırıklığı artıyor.
Seçmeli din derslerini zorunlu yapmakla İHO’larda istediğimi
sonucu alamadık. Güzel bir başlangıçtı ama bir adım ötesine geçmeyi
tasarlayamadık. Kur’an-ı Kerim, Hz.Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler
derslerinin dışında alternatif bir müfredat programını ne geliştirebildik, ne
de geliştirmeye gayret ettik. Halbuki eğitim esnek bir süreçti. Yıldan yıla
geliştirilmeli, değiştirilmeliydi.
Dört yıldır seçmeli olarak Kur’an-ı Kerim derslerini
okutuyoruz. Ama artık gördük ki Kur’an-ı Azimu’ş Şân, bu okul modeli ile bir
araya gelmiyor. Baş üstünde tuttuğumuz, rahlelere layık gördüğümüz, en güzel
kaplara sarıp güzel kokular sürdüğümüz kutsal kitabımızı, ayakkabıyla
dolaşılan, hemen yanı tuvalet olan ve abdest almanın bir işkence olduğu
binalarda kuru sıraların üzerine koysak da içimize sindiremiyoruz. Kur’an-ı
Kerim’in kutsiyeti, okulun sıradanlığı karşısında adeta isyan ediyor.
Peki eksik olan ne? Eğer çocuklarımıza İslam’ın o güzel
ruhunu kazandırmak derdindeysek önce okul dediğimiz mekana o ruhu sokmak
zorundayız. Bunun içindir ki İslam’ın ilk döneminden beri Kur’an’ın öğrenildiği
ve öğretildiği yer Cami olmuştur. Caminin mübarek havası Kur’an-ı Kerim’in
mübarek havası ile örtüşmüş ve ortaya verimli bir sonuç çıkmıştır.
Diyeceksiniz ki “o zaman okulu camiye mi taşıyalım?” Hayır.
Bu zaten mümkün değil. Benim önerim okulları değiştirmektir. İHO’lar o kadar
temiz ve mübarek yerler olmalıdır ki öğrenci orada Kur’an’dan feyz alabilsin,
İslam’ın pak ruhunu tadabilsin. Bunun gerçekleşmesi için de her ilde bir İHO
(proje okulu seçilip) “ayakkabıyla girilmeyen okul” olarak düzenlenmelidir.
Fiziki olarak mümkün değilse bu projeye uygun bir okul inşa edilmelidir.
“Bu proje uygulanamaz, çocukların ayakları kokar,
ayakkabılar çalınır…” gibi sözleri içinizden sakın ha geçirmeyin. Zaten olması
gerekeni hayal etmeyi unuttuğumuz için bugün bu haldeyiz. Bu millet camisine
sahip çıktığı kadar elbet imam hatip okuluna da sahip çıkar. Siler süpürür,
tertemiz tutar. Temiz olmayı unutan bir nesle temizliği başka türlü
öğretemeyiz. Bir iki kere kirli gelir, sonra utanır da temiz gelmeyi öğrenir.
Kur’an’a, peygamberine, dinine hürmeti tertemiz ortamlarda öğrenir.
Yine de “olmaz” diyorsanız siz bilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder