Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İmam Hatip ve Terör mü? Gözün Bu Kadar Kör mü?

İmam Hatip okullarında yetişen nesillerin niteliği üzerinde son günlerde tartışmalar yoğunlaştı. Özellikle sosyal medya (denen mecrada) ve sosyal medyadan beslenen kesimlerde bu tartışmaları ateşleyen tweetler yine tansiyonu yükseltmeye yetti. Kategorik olarak sosyal medyaya ve onun üzerinden dizayn edilen tartışma zeminlerine karşı olduğumu defalarca yazdım. Ancak ateşin dumanı bizim evin içine de dolunca en azından öksürmek vacip oluyor. Bugünlerde İmam Hatiplerin müfredatı üzerinden, öğrencilerin DEAŞ gibi örgütlere sempatizan olarak yetiştirildiği eleştirisi dillendiriliyor. İmam Hatip müfredatlarının sorunlarını eleştiren biri olarak bu noktada bir İmam Hatip savunucusu haline gelmek benim için çelişki olmaz. Çünkü iyi yürümeyen bir arabayı nasıl tamir edeceğinizi tartışmak başkadır, arabadan ses geliyor diye arabayı uçuruma yuvarlayalım diyene karşı durmak başkadır. İmam Hatipler (gerçek anlamda) açıldıkları 1960’lı yıllardan beri pek çok nesil yetiştirdi. Bugün bu insanlar ...

Sosyal Medya Hesaplarınızı Kapatın

Bugün çok net yazacağım. Hani dümdük derler ya. İşte öyle. Ümmet bilincinin kaybolmuş olmasını, her Müslümanın ortak malı olan İslam coğrafyasının her karış toprağının kanla sulanmasını ve buna ses çıkarmayan ümmetin beyninin sulanmasını herkes bir şeylere bağlıyor. Her yerde tespitler, çözüm önerileri… Bu tespitlerin çoğu tweet olarak, mension olarak, retweet olarak, hashtag olarak, paylaşım olarak, like olarak sosyal medyada uçuşuyor. Artık bazı şeyler için çok geç. Mesela kanı akıtanlarla sosyal medyayı kuranların aynı olduğunu anlamak için çok geç. Katliamların sorumlularıyla sosyal medya diye bir şey kuranların ve bizi orada tartıştırıp düşündürenlerin aynı olduğunu anlamak için çok geç. Biz Müslümanları kendi kurdukları paylaşım ağlarında avlayanların, bizi orada tartıştırıp hem düşüncelerimize hem de fikirlerimize uyuşturucu katanların aynı zamanda bize medeniyetin anasıymış gibi halüsinasyonlar yaşattıklarını fark etmek için çok geç. Twitter, facebook gibi “sanal...

Gençler PISA'ya Karşı Kahramanca...

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD / OİSİDİ)’nin, yaklaşık 70 ülke arasında 2000 yılından beri yaptığı ve adına da PISA dediği bir eğitim değerlendirmesi var. Üç yılda bir yapıldığı için buna ben izninizle “PISA Trienial’i” diyeceğim. Bienale benzetirsek daha havali olur zira. PISA’nın açılımı “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı” imiş. 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları becerileri değerlendiriyormuş. Amacı ise “gençlerimizi daha iyi tanımak; onların öğrenme isteklerini, derslerdeki performanslarını ve öğrenme ortamları ile ilgili tercihlerini daha açık bir biçimde ortaya koymak” imiş*. PISA’nın son yapılan değerlendirmesinde Türkiye’nin fen, matematik ve okumada 2003'ten beri yükselen puanları düşmüş ve 12 yıl önceki sonuçların bile altına gerilemiş. Sıralamada ise Türkiye, 70 ülke içinde fende 51'inci, matematikte 48'inci, okumada 49'uncu olmuş. Sonuçlar üzerinden birkaç gündür epey malzeme çıkartıldı. Medyada konuşulacak yeni ko...

İmam Hatip Okulları ve Namaz

Anadolu’da  ikili öğretim yapan  İmam hatip ortaokulunda durum ne? Çocuklarımızı ahlaki yönden donatmasını, iman-ibadet-ahlak üçgeni ile çepeçevre kuşatmasını istediğimiz okullarımızın bir günü nasıl geçiyor? Şöyle: Ders sabah 07:00’da başlıyor. İmsak vakti 06:15. Güneş 07:45’te doğuyor. Dolayısıyla güneş doğduğunda çocuklar ilk dersi bitirmiş oluyorlar. Bu çocukların okula yetişebilmek için dersten iki saat önce uyandıklarını düşünürsek yataktan kalkmaları imsaktan en az bir saat öncesini buluyor. Tam teheccüd kılınacak vakit yani. Sabah namazı vakti derse başlayan bu imam hatip ortaokulunda start alan ders maratonu 10 dakikalık teneffüs molaları dışında kesintiye uğramadan akşam 19:40’a kadar devam ediyor. Bu arada öğle vakti 12:51’de, ikindi vakti 15:20’de, akşam vakti 17:45’te, yatsı vakti de 19:07’de giriyor. Yani sabah ezanından önce başlayan eğitim, yatsıdan yarım saat sonra sona eriyor. Çocukların evlerine ulaşmasını varın siz düşünün. Yazının asıl yazılma amacı...

Ahtapotun Kolları: Sevgili Cep Telefonları

Orta öğretim  kurumları yönetmeliğindeki bir değişiklikle cep telefonunu sınıfta kullanmak disiplin suçu olarak belirlendi. Gerçi daha önce ilköğretim yönetmeliğinde “derste açık bulundurmak” uyarı cezası olarak belirlenmişti ancak artık liselerde de cep telefonuyla ilgili bir disiplin maddesi yer alıyor. Kınama cezasını gerektiren davranış maddesi aynen şöyle: “Ders saatleri içinde öğretmenin bilgisi ve kontrolü dışında bilişim araçlarını açık tutarak dersin akışını bozmak.” *** Bu maddeyi öğretmenlerin olumlu, öğrencilerin olumsuz, velilerin umursamaz karşıladıklarını düşünmek zor değil. Ancak meselenin taraf olmaktan daha derin analizlere ihtiyacı var. Yönetmeliğe göre okula telefon getirmek yasak değil. Hatta bu maddeyle serbest hale gelmiş oldu. Çünkü yasak ders içini kapsıyor. Öğrenci cep telefonunu teneffüste açık tutulabilir ve hatta görüşmeler yapılabilir. Artık öğretmenler teneffüste cep telefonlarına hiçbir şekilde müdahale edemez. Eden de uyanık öğrenci...

Mustafa Nasıl Kurtulur?

Örnek Olay 1: Bir fabrika kurduğunuzu düşünün. Epey bir sermayeyi duvarlar, çatılar, çimento ve demirlere gömdünüz. Bir o kadar da makine satın aldınız ve üretime başladınız. Allah hayırlı bol kazanç versin. Ama bir süre sonra işler hiç de hayal ettiğiniz gibi gitmemeye başladı. Ay sonu bilançoları, faturalar, giderler hep zarar gösteriyor. Problem nerede diye toplantılar, raporlar, istişareler… nafile. Hep zarar, hep zarar. Önünüzde iki seçenek var. Ya sistemdeki delikleri bir şekilde yamayacak ve fabrikayı ayağa kaldıracaksınız, ya da fabrikayı elden çıkartacaksınız. Geç kalırsanız iyi bir alıcı da çıkmayacağından hepten battınız demektir. Ama ne yapsanız kâr etmedi. Bir türlü sistemi oturtamadınız. O zaman fabrikayı elden çıkartıp zarardan kurtulmak istemenize kim itiraz edebilir? İşi bilen herkesin tavsiyesine uyup kurtulmak en akıl kârı çözüm olur. Örnek Olay 2: Bir eğitim sistemi kurduğunuzu düşünün. Epey bir sermayeyi duvarlar, çatılar, çimento ve demirlere g...

Eğitimde (Kısır) Dönüşüm ve Ahlaklı Gençlik

*Okul öncesi zorunluğu eğitime geçilecek *Müfredatlar sadeleştirilecek ve hafifletilecek… *Ders saatleri azaltılacak. Önemli (!) derslerin yoğunluğu arttırılacak… *sınıflar dil ağırlıklı olacak ve sadece iki ders görülecek… *2019 yılından itibaren tam gün eğitime geçmemiş okul kalmayacak. Tüm okullarda sabah 8 – akşam 4 eğitim olacak. *Eğitim Fakültelerine taban puan konulacak, bu fakültelerde okuyan öğrencilere burs ve barınma imkânı tanınacak… *Eğitim akademisi ve performans sistemi uygulamasına geçilerek öğretmenlerin kalitesi arttırılacak… Yukarıdaki başlıklar son günlerde haber merkezlerinde manşetler halinde uçuşuyor. Daha biri manşetten düşmeden diğeri gelip onu tahtından indiriyor. Sanki eğitimde büyük bir dönüşüm varmış, her şey çok yakında yoluna girecekmiş gibi açıklamalar beyanatları, yorumlar yeni sorunları kovalıyor. Eğitim tarihini biraz kurcalayan, batı eğitim tarihini Cumhuriyet dönemi eğitim tarihiyle biraz sentezleyebilen herkes yukarıdaki haberlerin ne ...

Buz Devri 5'e Dikkat!

Çocuklarımızı içinde doğup büyüdükleri dünyadan soyutlayarak yetiştirmek mümkün değil. Zaten bu yüzden Jean-Jacques Rousseau’nun Emile ile kurguladığı meşhur eğitim felsefesi sadece bir hayal olarak kaldı. Televizyon, internet ve akıllı telefonlar tarafından kuşatılan yavrularımız için yapabileceğimiz en mantıklı şey çocuklarımızı bilinçsiz bir tüketici değil, bilinçli birer kullanıcı olarak yetiştirmek. Sinema sektörü peşpeşe animasyonlarla evlatlarımızın dünyasına giriyor. Her bir yapımda da iyisiyle kötüsüyle sayısız mesaj çocuklarımızın zihnine yerleşiyor. Bu mesajları yakalamak, gereken önlemleri almak ise biz büyüklere düşüyor. Bu bakımdan ben diyorum ki; yeni bir film çıktığında çocuğunuzu filme arkadaşları veya kalabalık bir sınıf grubu ile göndermeyin. Öncelikle birlikte gidin. Nasıl ki çocuğunuzun arkadaşlarını tanımayı önemsiyorsunuz, sinema salonunda nelerle muhatap olduğunu da önemsemelisiniz. Göz alıcı animasyon filmlerinin son ürünlerinden birine gittik geçen gü...

Hocam! Bu Bilgi Ne İşimize Yarayacak?

Cumhuriyetin kuruluş döneminde dünyaca ünlü eğitimci John Dewey Türkiye’ye davet edilmişti. Dönemin İstanbul Üniversitesi Rektörü İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu (ki kaleme aldığı “Talim ve Terbiyede İnkılap” kitabı hâlâ eğitim fakültelerinde önemli bir kaynaktır) nezaretinde bir rapor hazırlayarak yeni kurulan Cumhuriyetin eğitim öğretimde yolunu aydınlatması istenmişti. 1924’te hazırlanan bu raporun üzerinde yazan tarihi silin. Üzerine kendi adınızı ve tarih olarak da 2016 yazın. Sonra da sağda solda  “Eğitim-öğretimle ilgili düşüncelerim ve çözüm önerilerim” diye anlatın. Emin olun size “ne aydın adam!” diyecekler. Günümüzün maarif sorunlarını çok iyi tespit ve analiz ettiğinizi düşünecekler. Çünkü o günden bu güne problemler hiç değişmemiş. Değişmemekle birlikte katlanmış ve kökleşmiş. Peyami Safa’nın 1950 ve 60’lı yıllarda çeşitli gazete ve dergilerde kaleme aldığı makalelerin toplandığı “Eğitim, Gençlik ve Üniversite” kitabında değindiği maarif meseleleri de aynı John D...

Eğitim Sistemimizin Sadece Bir Sorunu Var

İnsana yatırım en doğru yatırımdır. İnsana en doğru yatırım; onu doğru eğitmektir. İnsana yönelik en doğru eğitim; ona doğru yönelmekle başlar. … Böyle özlü, güzel sözlü, yaldızlı ve tribünlere oynayan sözler yakın geçmişten günümüze kadar havalarda uçuştu. Başınızı kaldırıp bakarsanız birkaç tanesini şu anda da görebilirsiniz. Kuyruklu yıldız gibi ardında kısa bir iz bırakıp gözden kaybolurlar. Ateş böceği gibi bir söner bir yanarlar. Bizim gibiler de bir bakar, bin kanarlar. Eğitim sistemimizin temelden problemli oluşu nedeniyle bir türlü hayallerdeki dikişler tutmuyor. Sanki bin yıllık Müslüman Türk medeniyetinin kendine has hiçbir eğitim birikimi ve tecrübesi yokmuş gibi hep bir yerlerden devşirme gömlekleri giymeye çalışıyor, daha önce giydiğimiz bize ait gömlekleri de “ateşten gömlek” misali korkuyla anıyoruz. Şu andaki halimiz de içler acısı. Ancak en acısı, sorgulamaya da kapalı olması. Bu sebeple bir sistemden başka bir sisteme geçerken çıktılardan hiç bahsedilmiy...

Bu Sapıklar Kimin Eseri?

Her dört kişiden birinin depresyonda olduğu, yıllık 38 milyon kutu antidepresanın kullanıldığı bir toplumda yaşıyoruz. Toplumsal çöküntü, ahlaki yozlaşma korkunç boyutlarda. Bir zamanlar batı toplumlarının çürümüşlüğünü anlatmak için kullandığımız istatistikler bizim de içimizi kemiriyor artık. Gençlerimizin hali gerçekten içler acısı. Daha gencecik yaşta birçoğunun dimağları bozuldu, düşünce yapıları gayrı ahlaki pisliklerle işgal edildi. Resmen sağlıklı düşünemez, konuşamaz, bakamaz oldular. Birçoğunun daha ilkokul çağında gördükleri, izledikleri, konuştukları şeyler o denli ahlaksızca ki insan ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırıyor. Yaş ilerleyip ergenliğe ulaşanlar, gençliğin verdiği deli kanlılıkla toplum için daha tehlikeli hallere giriyor. Bencillik, nefsani arzuların yönettiği dimağlarda yeşerince ortaya gerçekten tehlikeli bir birey çıkıyor. Haberlere konu olan iğrenç suçları işleyenler sadece fırsatını bulabilenler. Fırsat bulamadığı için etrafta serseri mayın gibi ...

Ayakkabıyla Girilmeyen İHO’lar

1990’larda halkın teveccühü ile nitelik ve nicelikte zirveyi yakalayan İmam hatip okullarımız 28 Şubat süreci ile dibi görmüştü. Binlerle anılan okul sayısı yüzlere düşmüş, öğrenci mumla aranır olmuştu. Allah büyük, gün oldu, devran döndü; şimdi okullarımız ve öğrencilerimiz hiç olmadığı kadar çoğaldı. Ancak bugün doğru, hiç eğip bükmeden konuşmak zorundayız ki bu artış sadece niceliktedir. Nitelik olarak istediğimiz yere ulaşamadık. Binalarımız arttı, sınıflarımız doldu ama ne beyinlere, ne kalplere hayal ettiğimiz şekilde giremedik. Buna ister planlama hatası deyin, ister öğretmen yetersizliği deyin, ister veli ilgisizliği deyin, ne derseniz deyin durum budur. Çok çalışmamız lazım. Şimdiye kadar çalıştığımızın ötesine geçmemiz lazım. Nesil eski nesil değil. Bunu anlayıp bu yavrularımızı İslam’la nasıl hemhal ederiz diye projeler üretmemiz lazım. Özellikle İHO’lar artık kabuğuna sığmıyor. Öğrencilerin yoğun ilgisi artık memnuniyetsizlik tarafına dönüyor. Çünkü açıldıkları günden...

İHO'larda TDB ile DKAB Birleştirilmelidir

Bermuda Şeytan Üçgeni üzerinde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri üzerinde kopa(rıla)n fırtınalar kadar fırtına kopmamıştır. Yeni nesil Bermuda Şeytan Üçgeni’ni bilir mi bilmem ama DKAB derslerini iyi bildiklerinden şüphem yok. Bir taraftan kaldırılması için rüzgârlar estirilirken bir taraftan müfredatı eleştiriliyor; bir taraftan öğretmen yeterlikleri tartışılırken bir taraftan ders kitapları sorgulanıyor. Anayasal olarak okutulması gereken bir ders olduğu için pergelin ucu sağlamda ama içeriği üzerindeki tartışmalar epey denge bozucu boyutlarda. Zorunlu ders olması dolayısıyla bu dersin içeriği üzerinde herkesin söz hakkı var. Ateistinden alevisine, sofisinden liberaline kadar herkes fikrini söylemek ve kendi asgari müştereklerini talep etmek hakkına sahip. Öyle olunca da ortaya kimseyi memnun etmeyen bir içerik çıkıyor. Yeni ders bu haliyle hiç kimseyi memnun etmiyor. 1982’den beri iyisiyle kötüsüyle okutulan, nesilleri din kavramıyla, İslam ilkeleriyle, ibadet v...

Ilık Savaş

Geçtiğimiz yüzyılda iki dünya savaşı yaşadı insanlık. Bu iki savaşta on milyonlarca kişi hayatını kaybetti, yüz milyonlarca insan savaşın acı yüzünü tanıdı. Yıllarca süren savaşlarda hemen hemen hepimizin bir dedesi, bir atası bir yerlerde kaldı, dönmedi. Zamane insanlarının hayal bile edemeyecekleri yoklukları, ayrılıkları yaşadılar. Daha sonra bu yıllara “sıcak savaş yılları” adı kondu. Sıcak dediler ama aslında “yakıp kavuran savaş yılları” idi bunlar. Dünya savaşlarının ardından belki de ölmekten bıkan insanlık, birbiri ile mücadele edecek daha güvenli bir yol buldu. İki kutuplu dünyada ABD ile SSCB (bu devleti hatırlayan gençleri ayrıca kültürlü sayıp tebrik ederim) birbirine ters bakarak, diş göstererek, vuracakmış gibi yaparak onlarca yıl geçirdiler. Dünyada herkesin bu iki ağabeyden birinden taraf olmak zorunda olduğu o yıllarda hep soğuk rüzgarlar esti. İki taraf da çevirdikleri filmlerden uzay programlarına, savaş sanayilerinden dillerdeki marşlarına kadar her alanda sav...

Hafız Dostu Milli Eğitim

Eğitim sistemi, devlet çarkları içinde en fazla konuşulan, eleştirilen ve değiştirilen dişli olmayı başarıyor. Tabi buna başarı demek de sadece işin latifesi. Özellikle din eğitim ve öğretimi açısından baktığımızda bundan on yıl önce hayal dahi edemeyeceğimiz, yirmi yıl önce hayalini dahi hayal edemeyeceğimiz bir noktadayız. Seçmeli din eğitimi dersleri dördüncü sınıftan itibaren okutuluyor. İmam Hatip Orta Okulları açılmış, üniversiteye girişte tüm katsayı engelleri kalkmış, başörtüsü serbest… Yukarıdaki paragrafı on yıl önce ancak Malcolm X’in meşhur sözünün arkasına yazabilirdik; “Bir hayalim var…” Şu anki durumda eleştirilecek çok nokta olmasına rağmen, yine de artık her eğitimcinin pozisyonunu şikayetten aksiyona, ataletten faaliyete doğru değiştirmesi gerektiğini görmesi şart. Son yıllarda sessiz sedası ilerleyen bir başka gelişme daha var. Aslında ülke genelinde fazla ses getirmemesine rağmen belki de Cumhuriyet dönemi eğitim tarihimiz için en heyecan verici gelişmelerd...