Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ilık Savaş

Geçtiğimiz yüzyılda iki dünya savaşı yaşadı insanlık. Bu iki savaşta on milyonlarca kişi hayatını kaybetti, yüz milyonlarca insan savaşın acı yüzünü tanıdı. Yıllarca süren savaşlarda hemen hemen hepimizin bir dedesi, bir atası bir yerlerde kaldı, dönmedi. Zamane insanlarının hayal bile edemeyecekleri yoklukları, ayrılıkları yaşadılar. Daha sonra bu yıllara “sıcak savaş yılları” adı kondu. Sıcak dediler ama aslında “yakıp kavuran savaş yılları” idi bunlar. Dünya savaşlarının ardından belki de ölmekten bıkan insanlık, birbiri ile mücadele edecek daha güvenli bir yol buldu. İki kutuplu dünyada ABD ile SSCB (bu devleti hatırlayan gençleri ayrıca kültürlü sayıp tebrik ederim) birbirine ters bakarak, diş göstererek, vuracakmış gibi yaparak onlarca yıl geçirdiler. Dünyada herkesin bu iki ağabeyden birinden taraf olmak zorunda olduğu o yıllarda hep soğuk rüzgarlar esti. İki taraf da çevirdikleri filmlerden uzay programlarına, savaş sanayilerinden dillerdeki marşlarına kadar her alanda sav...

Hafız Dostu Milli Eğitim

Eğitim sistemi, devlet çarkları içinde en fazla konuşulan, eleştirilen ve değiştirilen dişli olmayı başarıyor. Tabi buna başarı demek de sadece işin latifesi. Özellikle din eğitim ve öğretimi açısından baktığımızda bundan on yıl önce hayal dahi edemeyeceğimiz, yirmi yıl önce hayalini dahi hayal edemeyeceğimiz bir noktadayız. Seçmeli din eğitimi dersleri dördüncü sınıftan itibaren okutuluyor. İmam Hatip Orta Okulları açılmış, üniversiteye girişte tüm katsayı engelleri kalkmış, başörtüsü serbest… Yukarıdaki paragrafı on yıl önce ancak Malcolm X’in meşhur sözünün arkasına yazabilirdik; “Bir hayalim var…” Şu anki durumda eleştirilecek çok nokta olmasına rağmen, yine de artık her eğitimcinin pozisyonunu şikayetten aksiyona, ataletten faaliyete doğru değiştirmesi gerektiğini görmesi şart. Son yıllarda sessiz sedası ilerleyen bir başka gelişme daha var. Aslında ülke genelinde fazla ses getirmemesine rağmen belki de Cumhuriyet dönemi eğitim tarihimiz için en heyecan verici gelişmelerd...

Eğitim Sistemi ve Başarısızlığın Formülü

Öğretmen merkezli anlayıştan öğrenci merkezli anlayışa geçiş kaçınılmaz olarak yaşanırken toplumun da yeni eğitim anlayışına uyum sağlaması gerektiği aşikar. Zira dönüşüm aslında toptan bir dönüşümdür. Eğitimi üzerine oturttuğumuz üçlü saç ayağı yeni anlayışa göre şekillenmediği taktirde öğrenci merkezli anlayış gereken faydayı sağlayamayacaktır. Bu üçlü saç ayağının bir tarafında aile, bir tarafında çevre, bir tarafında da okul vardır. Ne var ki 2000 yılından itibaren okullarımızda esen yapılandırmacı ve öğrenci merkezli eğitim rüzgarları, yaldızlı tezler, makaleler, söylemler 15.yılını da bitirmiş durumda. Peki bu yaklaşımın çıktıları olan öğrencilere baktığımızda sonuç beklenildiği gibi mi? Özellikle milli manevi değerler ve insani ilişkiler bağlamında net olarak söyleyebiliriz ki hayır. Yapılandırmacı yaklaşımın eskisinden çok daha karmaşık ve zor bir süreç olduğu, eskiden sadece öğretmen üzerindeki sorumluluğun okul, aile ve çevreye de paylaştırıldığı düşünüldüğünde başarısızlı...

Çocuklarımız Ertuğrul Diriliş

Televizyon artık reddedemeyeceğimiz kadar hayatımızda. Önceden oturma odamızdaydı, şimdi hem orada hem mutfakta hem yatak odasında… Hatta akıllı telefonlarla birlikte biz nerede, o orada. O kadar bizden biri ki, babaların bile evlatlarını reddetmeye güçleri var, evdeki televizyonu reddetmeye güçleri yok artık. Mesela bir evlat, televizyon ekranlarında her akşam izlenen dizilerdeki bir ahlaksızlığı ucundan yapıverse babası onu hemen evlatlıktan reddediverecekken televizyon evin paşası gibi olduğu yerden ışık (!) saçmaya devam ediyor. Peki hiç mi iyi şeyler yok? Diyanet TV var. Ama bu kadar pisliğin arasında bir küçük şişe misk kokusunu kim alır? O güzel koku, bu kadar kötü kokunun arasında yok hükmünde kalır. Televizyonun eğitici ve bilinçlendirici yapımlarla desteklenmesi elbette içi boş dizi ve sinemalarla dolu olmasından iyidir. Hatta kendini televizyona kaptırmış nesli el aleme kaptırmamak için gereklidir de. Madem vazgeçiremiyoruz, o zaman işi kuralına göre oynayalım demek man...

Biyolojik Babalar! Çok Geç Kaldınız.

Biz Türkler 16 devlet kurup 15’ini de yıkmış bir milletiz. Tehlikeyi önceden görüp önlem almak yerine ötelemek, rahatımızı bozmamak uğruna daha büyük tehlikeleri davet etmek karakterimizdendir. Bu karakterimiz gereği de yumurta kapıya dayanmadan pek önlem almayız. Çok geç olduğunda da özeleştiri yapmak yerine, kendi elimizle ürettiğimiz düşmanlara karşı kahramanlık destanları yazarız. İşte bu döngü, binlerce yıldır kıramadığımız kısır döngümüzdür. Ama aslında biz kısır değiliz. Erkeğiz. Hem de ne erkeğiz. Erkekliğimize laf ettirmez, edeni laf edemez ederiz. Erkek olmanın şiarını erkek evlat sahibi olmakta görürüz. “Sağlıklı olsun da, erkek kız fark etmez” diyenlerin gözlerinde bile, erkek evlat müjdesinin ışığını görürüz. Erkek evlat sahibi olmayı ödül, o evladı yetiştirmeyi ise zül biliriz. Erkek çocuğu dünyaya getirdikten sonra övünmekten, yetiştirmeyi unutur; yetiştiremeyince dövünmekten, özeleştiriyi unuturuz. Geleyim artık asıl merâmıma; Muhterem babalar! Bugün özellikle e...

Kadına Şiddet Nasıl Biter?

Son günlerin gündemi meşgul eden güncel konusu “kadına şiddet”. Problemin nedenleri, alınması gereken önlemler, olması ve olmaması gerekenler üzerinde konuşmak zor geldiğinden biz yine toplum olarak protesto etmek ve gösteri yapmak gibi basit ve etkisiz aksiyonları tercih ediyoruz. Çözüm olarak konuşulan birkaç fikir de bizi çözüme ulaştırmak yerine oyalıyor. Başımıza örülen çorabı oyalanarak giyiyoruz. Birileri şişle örüyor, biz tığla oyalanıyoruz. Çözümü konuşmak için önce teşhis edelim. Aslında problemimiz kadına şiddet değil, doğrudan ve salt olarak şiddet. Şiddeti önlemenin çaresini bulmadan kadına şiddeti de önlemek zor. Evde herkes birbirine saldırıyorsa ve kimse kimseyi ayırt etmiyorsa “çocuğa vurma!” diye kural koyamazsınız. Yapmanız gereken “vurma!” demektir. Yazının konusu kadına şiddet olduğu için dağıtmadan devam edelim. Biz öğretmenler hem toplumun bu gününü, hem de on yıl sonrasını görebilme imkânına sahibiz. Çünkü şu anda önümüzde oturan çocuklar on yıl sonrasını...

Kitapların Büyülü Dünyası ya da...

Dün oğluma üyelik kartı çıkartmak ve kütüphaneye alıştırma için Adapazarı İl Halk Kütüphanesine gittim. Gördüğüm manzara etkileyiciydi. Okullar tatil olmasına rağmen giriş katında koridorlar bile doluydu. Hatta belli ki yönetim, koridorlara bile masa koymak zorunda kalmıştı. Gördüğüm tüm sandalyeler doluydu. Üyelik formunu doldurmak için kendimize yer ararken tam konsantrasyonla önündeki kitaba eğilen gençleri rahatsız etmemek için parmak uçlarımıza basıyorduk. Tam "maşallah gençlere" diyecektim ki, okuma salonunun, referans kitaplar ve çocuk kitapları bölümlerinin bomboş olduğu dikkatimi çekti. Koridorlardan okuma salonlarına geçtiğimizde sanki başka bir dünyaya geçmiştik. Kalabalık, sessiz gerginlik, konsantrasyon kokan ağır hava yerini tenhalığın kol gezdiği koca salonlara bıraktı. Memurlar bile okuma salonlarındaki masalarını bırakmış, koridorlardaki güvenlik masalarında oturuyordu. Çocuk kitapları bölümünde yaklaşık yirmi dakika geçirdik ama yanımıza, bırakın başka ...

Kemal Sunal'dan Yolsuzluk Dersleri

Gezi parkı olaylarında halkı yönlendirmek ve algı oluşturmak için “kırmızılı kadın, ekmek ve duran adam” sembolleri kullanılmıştı. Aynı yöntem 17 Aralık’ta “ayakkabı kutusu” sembolü ile karşımıza çıktı. Hepsinin amacı aynıydı: Belli bir simge ile algıyı bir noktaya toplamak ve o simgeye anlamlar yükleyerek kısa yoldan toplum mühendisliği yapmak. Bugünlerde de “1000 odalı saray” sloganı pompalanıyor. Özellikle de cemaat medyasında her gün bu sloganı nakarat yapan haberler kaleme alınıyor. Cumhurbaşkanlığı sarayına 600 milyon dolar harcandığı ve milletin parasının israf edildiği iddialarının yanına, yeni uçak alındığı, yeni makam araçlarının alındığı da eklenerek yolsuzluk algısı kuvvetlendirilmeye çalışılıyor. Hatırlayalım: Birkaç yıl içinde bu ülkede 2 milyar dolarlık üçüncü köprü ve 10 milyar avroluk üçüncü havaalanı inşaatları başladı. Aynı kişiler, gruplar ve zihniyetler o yatırımlara da karşı çıktılar. Ancak bu devasa maliyetlere söyleyecek çok fazla söz bulamadıklarından ...

Bu Sistem Öğrenci Merkezli Değil

Yeni eğitim öğretim yılına birçok sorun ve belirsizlikle başladık. Birkaç yıldır eğitim sistemimizdeki yeniden yapılanma ile ilgili epey yol alınmış olduğundan artık daha net olarak övgü ve eleştiri yapılabilir. Zira yola yeni çıktığımız zamanlarda “dur daha yeni yola çıktık. Hemen başlama!” diye savunmalar normal karşılandı. Ama bugün nereye doğru gittiğimizi daha net olarak görebiliyoruz. Ortaokullarımız yeni yıla ciddi problemlerle başladı. Derslikler yetmediği için sabahçı-öğlenci uygulamasına geçen birçok okul, buna rağmen sınıf mevcutlarını 35’in altında tutmakta zorlanıyor. Seçmeli ders uygulaması geçtiğimiz yıllarda (nispeten) yönetmeliklere uygun olarak okutulabiliyordu; ancak 7.sınıflar da seçmeli ders almaya başlayınca derslikler hiç yetememeye, bu nedenle de seçmeli dersler kâğıt üstünde açılabilmeye başladı.  Önümüzdeki yıl 8.sınıflar da seçmeli ders almaya başlayınca daha da büyük problemler yaşayacağımız kesin. Çünkü derslik dediğiniz şey her yıl kademeli olarak a...

Telefonda Müslümanca Konuşma Rehberi

Cep telefonunun henüz icad edilmediği zamanlar vardı. Vallahi. Gençlere inanması zor gelebilir ama bir zamanlar cep telefonu yoktu. Sabah evden çıkıp akşam eve dönene kadar evdekilerle haberleşemezdik. Uzaktakilerle her istediğimiz zaman konuşamaz, aylarca selamlaşamaz ve (ister inanın ister inanmayın ama) mektuplaşırdık. Mektupların haftalarca yerine varmasını bekler, cevap almak için aylar geçmesini göze alırdık. Haftalarca önce yazılmış ve üzerinde “Hamdolsun iyiyim” yazan mektubun sahibinin hâlâ iyi olup olmadığını sorgulamazdık. Yavaş yaşardık ama sağlam yaşardık. Sonra telefon icat edildi. Önce sabit telefon hatları, sonra cep telefonları derken artık hayatımızın akışını telefon belirler oldu. Cep telefonları ile birlikte hayat hızlandı. Her an herkese ulaşabilir olmak, sanki herkesle yüz yüze olmak koşarak asla yetişemeyeceğimiz bir yarışa sürükledi bizi. Bu koşuşturmada ilkeler de unutulur oldu. Prensipler, kurallar, ayıplar, günahlar soluklaşmaya başladı. Koşmak, daha hız...

İmam Hatip Mahallesi, Öğretmen Çıkmazı Sokak

İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmamız gerektiğini atalarımız çok önceden söylemiş. Boşuna da söylememiş. Çünkü bizim iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırma konusunda ciddi problemlerimiz var. Atalarımız bunu görmüşler ve atasözünü söyleyivermişler ki kendimizi eleştirmeyi, başkasının kusurlarını aramadan önce bir kendimize bakabilmeyi düşünebilelim. En azından atalarımız böyle demiş diyebilelim. Gelişmenin, taş üstüne taş koyabilmenin ön şartı öz eleştiridir. Duvar örerken bile ikinci sıraya çıkmadan önce duvar ustası dizdiği sıraya bakar. Eğri örmüşse görmezden gelmez, düzeltir. Bu da bir tür öz eleştiridir. Bunu yapmazsa eğrilik tüm duvar boyunca büyür. Bu öz eleştirinin en gerekli olduğu alanlardan biri de duvarlarını yeni ve yeniden örmeye başladığımız İmam Hatip okullarımızdır. Çok şükür okullarımızı tekrar açtık, tekrar şenlendirdik. Halkımız büyük bir teveccühle çocuklarını İmam Hatip Ortaokullarına ve Liselerine göndermeye başladı. Öyle ki sınıflar öğre...

Eylül Semineri ve İlk İzlenimler

Yaz tatili, her ne kadar uzun gibi görünse de üç günlük dünya göz önüne alındığında çok kısadır. Biz öğretmenler için Haziran ayının sonundan Eylül ayının başına (arasında sadece birkaç gün olduğundan) çok çok çabuk ulaşılır. Eylül ayının ilk gününden itibaren mesaisi başlayan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri için bu yıl seminer dönemi diğer yıllardan epey farklı. Zira Haziran ayının seminer döneminde (İlçe zümre toplantıları tarzında) toplanarak ders müzakereleri yaptılar. 40 saatlik seminer süresince raporlar yazdılar, kişisel gelişimlerine yönelik konuşmacıları dinlediler.  Haziran seminerlerinin başlangıcında öğretmenlerin çoğunda aynı tereddüt vardı. “Ne yapacağız?, Ne işe yarayacak?, Yazıp çizdiklerimiz yerine ulaşacak mı?, Daha önce de yazdık ama bir şey olmadı…” gibi şikayetlerle başlayan seminer dönemi birçok öğretmeni tatmin edecek derecede verimli geçti. Çünkü beklenenin aksine toplantılarda fikirleri tartışma, farklı düşünceleri dinleme, dertleşme ve yeni ...

Futbol! Spordu Skor Oldu. Canımı Sıkar Oldu

Bazı şeyler var ki bize çizilen sınırlar içinde ve o çizginin dışından bihaber yaşayıp gidiyoruz. Ondan başka bir ihtimalin de olabileceğini, başka türlü de düşünülebileceğini aklımıza bile getiremiyoruz. Çok yakın zamana kadar aksini düşünemediğimiz “başörtülü bir hanımefendinin devlet memuru olabileceği” düşüncesi gibi. Kendini dindar sınıfına koyanların çoğu o zamanlar “çocuklarımız üniversiteye girsin ama devlet memuru da olunmaz yani…” derdi. Bu bize çizilen kırmızıçizgilerdi. Bir toplum mühendisliğiydi. Bir algı operasyonuydu. Ve önemli olan tarafı da başarılı olmasıydı. Bugün gençlere dayatılan moda, kız-erkek ilişkileri gibi konularda da kırmızıçizgiler var. Gençlerimize “modayı takip etme” ve karşı cinsten biriyle “çıkma” konusunda büyük bir baskı var mesela. Birçok genç modayı takip etmediği veya biriyle çıkmadığı taktirde ayıplanacağını ve dışlanacağını düşünerek yaşıyor. Moda tabirle akışına bırakıyor. Tersi bir durum onun için utanç verici bir haldir çünkü. Öyle olmam...

Zihne Masaj, Sübliminal Mesaj

Subliminal mesaj kavramı özellikle son yıllarda gündemimizde çokça yer almaya başladı. Ben bu yazıda buna “bilinçaltı mesaj” diyeceğim. Bir objenin, görüntünün, melodinin vs içine gömülü işaret veya mesajlar olarak tanımlayabileceğimiz bilinçaltı mesajlar o anda fark edilememek üzere tasarlanır. Ancak fark edilemese de insanın bilinçaltına etki ettiği iddia edilir. Bilinçaltı mesajların reklamcılık ve propaganda alanlarında etkili olarak ve sıklıkla kullanıldığını biliyoruz. Dizilerde, filmlerde karakterlerin kıyafetleri, içtikleri, saç şekilleri, sahne düzenleri, arka planda yer alan materyaller günümüzde çekilen dizilerde bilinçaltına mesaj amaçlı olarak bolca kullanılıyor. Kötülenmek istenen bir kişi veya objenin, kötü olduğu kabul edilen kişi veya objelerle aynı karede kullanılması bunun tipik bir örneği. Bilinçaltı (subliminal) mesajlar, birkaç ay önce yayımlanan “Diğer Yarım” dizisindeki sahne ile gündeme geldi. Sahnede başörtülü genç bir kızın telefonla konuşurken arka pl...

Yeni İlköğretim Kurumları Yönetmeliği

Sonunda beklenen değişiklik yapıldı ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği değişti. Uzun süredir bu değişikliğin zaruri olduğunu, aciliyetine rağmen değişiklik yapılmamasının idareci ve öğretmenleri zor durumda bıraktığını söylüyorduk. Zira 8 yıllık kesintisiz eğitim 4 yıllık üç devreye ayrılmıştı. Bu radikal değişimin yanında seçmeli derslerle birlikte yeni bir sistem devreye sokulmuştu. Bunun yanında İmam Hatip Ortaokul adında yeni bir okul çeşidi açılmıştı ve birlikte birçok soru cevap bekliyordu. Bu değişime rağmen eski yönetmelikle devam edilemezdi. Çünkü eğitim öğretim kurumları yönetmelikle idare edilir ve her daim en güncel yönetmeliklerle sorunlara çözümler üretilmesi gerekir. Yeni yönetmeliği artıları ve eksileriyle incelemek, olumlu yönlerine vurgu yapmak, eksiklikleri de bir an önce dile getirmek, daha iyiyi bulabilmek için gerekli. Dolayısıyla bu yazıda, yönetmeliğin değişen yönlerini masaya yatırmak istiyorum. Bizim beklentimiz, kurumların ayrılmasına paralel olarak i...